Regl dönemi, tüm kadınlarda ortalama 13-14 yaşlarında başlayan ve menopoz başlangıcına kadar her ay tekrarlayan bir süreç. Toplumumuzda bir yanlış olarak ‘hastalık’ ya da ‘utanılacak, saklanması gereken, ayıplanacak’ bir durum olarak değerlendirilse de regl aslında oldukça doğal ve istisnai bazı durumlar dışında her kadının yaşadığı biyolojik bir durum.
Peki bu durumun iş hayatıyla ne ilgisi var? Regl izni gibi bir gündem maddesi neden oluştu? Kadınlar bu dönemde gerçekten de çalışmalarına dahi engel olabilecek semptomlar yaşıyorlar mı?
Regl öncesi ve regl dönemini içeren ortalama 10 günlük süreç, kadınlar için oldukça sancılı olabiliyor.
Sancılı derken, gerçekten sancılı… Şimdiye kadar yürütülen pek çok bilimsel araştırma ve kadınların deneyimleri gösteriyor ki regl öncesi ve regl döneminde kadın bedeninde yaşanan değişimler, günlük aktivitelerini ve iş/sosyal yaşamlarını engelleyebilecek boyutlara ulaşabiliyor.
Bu da kadınların regl döneminde izin alarak semptomları atlatabilmesi gerektiği konusunu gündeme getiriyor. Ülkemizde de dönem dönem tartışılan bu konu son olarak geçtiğimiz günlerde CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın hazırladığı Devlet Memurları Kanunu ile İş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile gündeme geldi. Eğer kanun teklifi yasalaşırsa kadın memur ve işçiler, regl başlangıç tarihinden itibaren ayda bir iş günü izinli sayılacak.
Peki regl döneminde tam olarak ne oluyor?
- Sinirlilik/duygusal olarak hassaslaşma
- Anksiyete hali
- Gerginlik
- Dikkat dağınıklığı/odaklanma sorunları
- Uyuşukluk hali/halsizlik
- İştahta yaşanan değişimler
- Uyku düzeninde değişiklikler
- Kasık bölgesinde zaman zaman çok yoğunlaşan ağrı ve kramplar
- Vücutta ödem
- Memelerde gerginlik, şişlik ve ağrı
- Ses ve kokuya aşırı hassasiyet
- Kabızlık/gaz sancıları
Sağlıklı bir regl süreci için belirlenmiş bazı ortalama gün sayıları var. Örneğin sağlıklı bir regl döngüsü 28-35 gün arasında tekrarlanır. Bu döngü tamamlandıktan sonra, regl dönemi ise 2-8 gün arasında değişen günler boyunca devam eder. Yukarıda saydığımız etkiler, kadından kadına değişiklik göstermekle birlikte reglin başlangıcından yaklaşık bir hafta önce kendini hissettirmeye başlar.
Regl başlamadan önceki yaklaşık bir haftalık sürece genellikle PMS denir. Bir kısaltma olan PMS, aslında premenstrüal sendrom/ regl öncesi sendromu olarak bilinir. PMS döneminde kadınlarda memelerde şişlik ve ağrı, gerginlik, mutsuzluk, iştahta değişim gibi yukarıda da saydığımız semptomlar baş gösterir. Ardından reglin hemen öncesinde şiddetlenerek regl sürecinde devam eder.
Tüm bu semptomlar her kadında ve sürekli görülüyor mu?
Bu soruya cevabımız hayır. Her kadının regl döneminde deneyimlediği semptomlar ve bunların şiddetleri farklıdır. Hatta aynı kadın için bir önceki regl dönemi ve bir sonraki regl dönemi arasında bile farklılık olabilir.
Bir regl döneminde başa çıkılması güç, yatağa kapanıp ağlayarak geçmesini bekleyeceğiniz türden yoğun kramplar, ağrılar olurken ancak psikolojik açıdan daha stabilken sonraki regl döneminde hiçbir belirti göstermeden rahat bir regl süreci geçirebilir ya da hiç ağrı yaşamamanıza rağmen psikolojik olarak daha hassas olabilirsiniz.
Ancak kimi kadınlarda bu semptomlar sürekli tekrar edip iş/okul/günlük yaşam dengesini ciddi oranda etkileyebilir. Bu noktada kadınların doktor gözetiminde tedavi olması gerekebilir.
Şimdi esas sorumuza gelelim; bu süreçte ‘regl izni’ neden gerekli? Dünyada ne gibi örnekleri var?
Dünya üzerinde en uzun süredir regl izni verilen ülke Japonya. Aynı zamanda Endonezya, Tayvan ve Güney Kore’de de farklı koşullarda ‘regl izni’ var. Ancak ne yazık ki kadınların büyük çoğunluğu bu izni gönül rahatlığıyla kullanamıyor. Gerekçe ise erkek yöneticilerden izin istemekten çekinmek ya da yasal olarak hak olmasına rağmen regl izni sebebiyle işte sorun yaşamak.
Avrupa’da ise İtalya geçtiğimiz yıllarda bu konuyu değerlendirmişti ancak bir sonuca bağlanmadı. Geçtiğimiz aylarda ise İspanya regl iznini kanunlaştıran ilk Avrupa ülkesi olmak üzere önemli adımlar attı. Ülkeler dışında ise dünya genelinde pek çok şirketin bu türden uygulamaları bulunuyor.
Regl izni, süreci sancılı atlatan kadınlar için gerçekten bir ihtiyaç. Toplumumuzda ve pek çok toplumda bir tabu olan regl konusunda özellikle de erkek yöneticilerden izin istemek ya da durumu açıklamaya çalışmak oldukça zor olabiliyor. ‘Doktor raporu gerektiren bir rahatsızlık’ olarak ağrıları kanıtlamaya çalışmak ise yersiz ve yorucu bir süreç.
Bu sebeple bunun kanunlarla korunan bir hak haline gelmesi oldukça önemli. Ancak tabii ki tek başına yeterli değil. Konunun farklı bir açıdan ele alınarak doğurabileceği sorunları da iyi değerlendirmek ve yalnızca ‘izni verdik, bitti gitti’ demek yerine regl görünürlüğünü artırarak bunun bir tabu halinden çıkmasına yardım etmek gerekiyor.
Sonuçta, kanunlarla korunan bir hakkı olsa da, eleştirileceğini, suçlanacağını ya da işinin zarar göreceğini hissederse hiçbir kadın bu hakkı kullanmak istemeyecektir… Umuyoruz ki ülkemizde de bu konu uzmanlarca her açıdan en doğru şekilde değerlendirilerek tüm kadınlar için tatmin edici bir süreçle sonuçlanır.